13 Temmuz 2011 Çarşamba

Günün içinden bir trajedi (devamı)


Kimdi meczup?
Ya kızdı, ya kuzeni, ya delikanlı ya da çöpçü. Bunların biri aklını çoktan yitirmiş olmalıydı. Kız böyle düşünüyordu artık. Herkesten şüphedeydi, kendi dahil. Sanki sairfilmenamdı bir süredir; her şey gri bir sisle çevriliydi. Bu sisin içinde bir görünüp bir kaybolan hayatın ta kendisiydi. Onu yakalayamıyordu.  Yakalamak için bir çabası da yoktu nitekim.

Çünkü hayat bir amaç için direnir.

Kız ise inatçı ne varsa uzak durmaya and içmişti. Bu yemin, delikanlıyla yaşadıkları dördüncü dilsiz geceye denk gelir. O gece, konuşmayı yasaklamıştı delikanlı kıza. “Sadece ben aklımdan geçenleri söyleyebilirim bu gece; çünkü benim aklımdan geçenler bizi sıkmayacak kadar ilintisiz konular bizimle. Sen konuşursan, aşkın verdiği saçmalama arzusunu yenemeyeceksin. Ben bu zırvaları çekemeyecek kadar tecrübeliyim.” Demişti. Kız onu anlamaktan acizdi. Onu anladığı an, kendini olmayan bir hikayenin ıssızlığında bulacaktı çünkü. O ise yarattığı hikayenin verdiği acıdan mesuttu. Bütün gece konuştu. Ama sesi hiç çıkmadı. Delikanlı inat etmişti onu duymamak için. Tıpkı o, delikanlının umursamaz sözlerini duymamak için nasıl inat ettiyse...
Ve böylece, inattan tiksindi kız. İnatçıdan nefret etti. Hayatla o gün zıt düştüler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder