21 Ekim 2010 Perşembe

Halkı örgütleme denemeleri volum 1

İçim yanıyor dostlarım. Yüreğim sıkışıyor, kalbim acıyor. Ben buraya ait değilim. Dünden beri bunu düşünüyorum. Beni bir füzenin üstüne koyup londraya atın, tam covent gardenın ortasına, urban outfitters'ın en üst katına isabet etsin. Acılarımın ilacı orada..

http://www.urbanoutfitters.co.uk/Gifts+Home/Wallpaper/icat/wallpaper&bklist=icat,5,shop,home,homecategories,wallpaper

Bu duvar kağıtlarını gördükten sonra hangi insan evladı ona sahip olmadan yaşayabilir ki? Sırf bu duvar kağıtları için buzullara gitmeye ve bunları iglumun salonuna yapıştırıp yaşamaya razıyım. Kaldı ki igluya gerek de yok, victoria tarzı evlerin memleketinden bahsediyorum.

Acılar içindeyim. Bir kampanya başlatıyorum: Saygın'ın hayatı bayat olmasın kampanyası. Gelin, toplaşıp bana londraya gidiş dönüş uçak bileti alın. Duvar kağıtlarının parası da benden. Hem ben mutlu olayım, hem sizin vicdanınız rahat olsun.

Yok ben para veremem cebimde akrep var diyorsanız başka bir önerim var: Hepiniz UrbanEuropeCS@urbanout.com adresine kısacık bir mail atın. Türkiye'nin başı kel mi? Neden Afrika'ya shipping varken bize yok? AB'ne girmemize karşı mısınız yoksa? Bu bir politika mı? sorularıyla illallah ettirmek suretiyle shipping hakkı kazanalım. Bakın Fransa'da emeklilik yaşı 2 sene arttırıldı, milyonlar grev yapıyor. Bence bizim de artık sesimizi yükseltme zamanımız geldi. Birlikten kvvet doğar arkadaşlar. Haydi göreyim sizi!!!!

19 Ekim 2010 Salı

Taksiciler greve!

Hepimizin taksi şoferleriyle birkaç anısı olmuştur mutlaka. İyisiyle kötüsüyle hayatımıza renk katar bu anılar ve askere gitmemiş olanların yegane rakı masası konusudur. "Birgün içmişim içmişim amk. taksiyle eve dönüyorum..." diye başlayan ve "taksici bana kahve içir sen, sonra da getir evime yatır git!! bak sen"den tut da, "taksici bana yumruğu çak sen sonra da e5'in ortasında yola atıver, neymiş koltuğuna kusmuşum!"'una kadar geniş bir yelpazedir bu anılar. Ama en önemli özelliği, geçmişimizin vazgeçilmez bir parçası olmalarıdır. Bizi biz yapan özümüzdür. Bu konuda yapılan çok derin araştırmalar ve tez konuları da var. Mesela prof. dr. atgötten, bu konudaki araştırmalarını derlemiş, hala daha işine yakın ev bulamadığından kelli çalışmalarına devam etmektedir.

Alamanya'daki türk taksicilerinden muzdarip ahali, bizim gibi bir asker anısı kültürleri olmadığı için bu güzide sektörü hayatlarına bir renk olarak katamamışlar. Taksiciler alman toplumunun kanayan yarasına dönüşmüş, toplu taşıma bu sayede gelişmiş. Yeraltı metrolarla dolmuş, yetmemiş, taksicilerin gazabından korunmak için uçan arabalar tasarlanmaya başlanmış. Sonra aklı selim bir alman mühendisi demiş ki: yav kardeş bizim derdimiz taksilerle değil ki neden uçan araba yapıp taksilerden kaçalım? Bizim derdimiz günümüz taksi şöferleriyle. Öyleyse kaldıralım şöferleri taksiler mis gibi gitsin?! Yolcu da taksicinin polisle olsun  kısa mesafe yolcusuyla olsun sorunlarını dinlemesin. Yok efenim taksimetreyle oynadı da iki katı yazdırdı sorunsalı ortadan kalksın. demiş.

Şimdi alamanyada şoförsüz taksiler yolcuyu alıyor, hiç vik vik yapmadan nereye isterse götürüyor. Hayat hikayesini anlatmıyor ama sizin canınız sıkkınsa ve dertleşeseniz varsa da uslu uslu sizi dinliyor. Alman milleti durumdan memnun görünüyor. Ama bu hayalet taksiler bizde iş yapmaz söyliyim. Biz sıcak kanlı bir milletiz. Biz taksiye bizi toplantıya yetiştirdiği için değil; yolda gelmişini geçmişini anlatıp, önceki yolculardan bilmem nerde toplantıdan dönerken edindiği bilgi ve deneyimleri bizimle paylaştığı için para ödüyoruz. Hem makineye can mı emanet edilirmiş? Şimdi trafik kurallarına uyacak, kırmızı ışıkta duracak, kazaya sebebiyet verir mazallah!

Hayalet taksicilere hayır! Haydi taksiciler greve!

http://www.youtube.com/watch?v=Kyk1VLTSH_U&feature=player_embedded

14 Ekim 2010 Perşembe

erkeklere ayrılan zaman, ölü zamandır

Bir şeyi kafaya takmaya göreyim. Mutlaka yaparım. Bu hırs bana nerden geçmiş bilmiyorum. Ama tut ki benim paranı kazanmadan bu evden ayrılamazsıncı anne- babama rağmen üni.de ayrı eve çıkmayı kafaya takmışım. çıkarım. hem de parasını onlara ödetirim. tut ki okulu bitirir bitirmez londraya gitmeye karar vermişimdir. bir hafta içinde halledip 2 hafta sonra londrada olurum. tut ki bilgi ve belge yönetimi mezunuyumdur ama reklamcı olmak istemişimdir. olurum. ve tut ki peyotede yıllar öncesinden tanıdığım birini görmüşümdür ve adını hatırlamadığım halde facebooktan bulmaya karar vermişimdir. bulurum. buldum da nitekim. hem de profil fotosu koymamış olmasına karşın buldum.

Bulduktan sonra oturdum düşündüm. Şu ana kadar kafayı takıp da başardığım onca şeyi düşündüm. neden kafayı bir fizikçi bir bilim adamı olmaya takmamışım? neden peyotede gördüğüm ipsiz sapsız delikanlıyı bulmak yerine bir şirketin yöneticisi, aile hayatı düzgün, büyüklerine saygılı efendi birini bulmaya takmamışım? neden ayrı evimin kirasını faturalarını bizimkilere ödetmek yerine üni.deyken adam gibi stajlar yapmaya takmamışım? İşte oturdum bunları düşündüm, içlendim.

8 Ekim 2010 Cuma

Hava kötü, kolla götü

Bu sene son yüz yılın en soğuk kışını geçirecekmişiz açıklaması yapıldı geçenlerde. Bizzat radyodan dinledim. Arkadaşlarla kahvehanede söyleşirken bu oldu sana son 500 yıl. Bu sabah iş yerinde kahvaltı sırasında duyduğum son bilgiye göre son 1000 yılın en soğuk kışını geçirecekmişiz. Yani Selçuklulardan beri bu topraklar böyle soğuk görmemişmiş. O zamanlar Sultan Melikşah döneminde soğuktan insanlar yiyecek bulamayıp evdeki kedilerini yemişler. Yani bu kış hayvanseverler götü kurtardı. Evinde bir kedin bir köpeğin varsa bol proteinli bir kış geçirebilirsin. Benim bir siyam kedim var ama pek besili değil. Bir deri bir kemik. Ben kalça bölgemdeki fazlalıklardan ona kışlık erzak çıkartmayı düşünüyorum.

Şimdi gelelim bu son bin yılın en soğuklarında hayatta kalma yollarına:

1. Başta söylediğim kedi kesme satanikliğini yapanı keserim. Can havliyle yavrucakları kesmiceksin heralde di mi şerefsiz?! Git hemen marketten hazır çorba, hazır barbunya pilaki, ton balığı ve on onbeş kutu makarna al, uzaklaş o hayvancağazdan. Can boğazdan gelir ama evcil hayvan eti dinlerimizce mübahtır. Zındık.

2. Elektrikli battaniye şart. Soğuk kış gecelerinin olmassa olmazıdır. Bir elektrikli battaniyen yoksa tv karşısında uyuyakalman da mümkün değil. Tv karşısında uyuklanmayan kış ise ayılara mahsustur. Yalnızca ayılardır ki kış uykularını sessiz mağaralarda geçirirler. Biz insanlarsa bol sesli, hava koşullarına bağlı olarak karıncalı ve cızırtılı tv eşliğinde kışlık uykumuzu gideririz. Bizi ayılardan ayıran en temel özelliğimiz de budur.

3. Sıcak bira banyosu için yeterince bira depoladığına emin ol. Uzuuuun karanlık ve soğuk kış gecelerinde lüksünden ödün vermeyenler, koyun tencerelere kazanlara biraları, bir güzel ısıtın. Ama kaynatmayın yanarsınız. Isıtmış olduğunuz biraları bir küvete boca edin. Girin şimdi içine. Ohhhh mis, di mi? Cilde de iyi gelir sinüzite de.

4. Romantizme ara vermeye gerek yok. Evet soğukta insanın oynaşası gelmiyor ama sinirden stresten arınmamız da lazım. Peki bu soğukta nasıl iç çamaşırlarıyla karşı cinsi tahrik edeceğiz? Tabi ki leopar desenlilerle! Hemen leopar desenli bir kürk tulum ediniyoruz. Boyundan ayak bileklerine kadar sardı sarmaladı. Hem sıcacık hem seksi. Gerekli yerlerini kesip oralara düğme dikiyoruz. Bence kadınlar 3 erkekler 1 bölgeyi kesseler yeterli olur. Ama siz yine kişisel tercihlerinize göre takılın.

5. Partisiz hayat geçmez diyenlere: Ben skype diye bir iletişim harikası keşfettim. Yeni çıkmış heralde, ben teknolojiyi yakından takip ettiğim için böyle erkenden haberdar olanlardanım. Hemen onu yükleyin. Odanın köşelerine ve bucaklarına yılbaşı ışıklarından takın. Bir adet aynayı kırın. Parçalarını birbirine asimetrik ve geometrik şekiller oluşturacak şekilde yapıştırıp birleştirin. Bunu tavandan iplen asın. Şimdi o yılbaşı ışıkları bu cisimden yansıyıp disko efekti verecek. Soğukta ayazda kimse kalkıp dışarı çıkmayacağına göre davetliler skype aracılığyla partiye katılacaklar. Cozutun bakiim şimdi gençler!

Bunlar temel ihtiyaçlarımızdı. Olası bir felaket durumunda herkes önlemini alsın, kimse aç açık kalmasın diye gönlümden koptu. Geceleri de sarılın o masum kedilerinize uyuyun mışıl mışıl, insanın asabını bozmayın!

bu da soğuk kış gecelerinde ateş başında patates közlerken mırıldanmanız için bestelediğim şarkının sözleri:

üşüyorum kahretsin
üşüyorum elimde değil çok
üşüyorum ah neden?
yaşadığım en soğuk kışsın sen

7 Ekim 2010 Perşembe

Türk bilim adamları depresyona çare buldu!

İtiraf ediyorum: Ben de her kadın gibi depresyon hastalığını saçımla oynayarak yeniyorum. Uzun zamandır yapmamıştım. Bir sene oldu ki bu saçlar bir berber eli öpemedi. Burdan 1 senedir bunalıma girmediğim sonucu çıkaranlar yanılıyor. Sadece bu tezi çürütmek istemiştim. Başka ilaçlar denedim. Psikologdu, psikiyatrsitti, anti depresandı, kediydi, köpekti denemediğim yol kalmadı. Son çare tuttum kuoförün yolunu. Saçımı değiştirmenin bunalımıma hiçbir yararı olmayacağını bile bile gittim, vur makası abi, al senin,m ne dilersen yap bu kafaya dedim. Sonuç; kınalı yapıncak oldum ama mutluyum. Bütün depresyonum bir anda geçti, yepyeni kendine güvenen bir feminist kadın var artık. Gelen yorumlar da güzel. İş yerindeki yorumlar:    - aaa sen naaptın saçına? ilginç olmuş! güzel diyemicem ama ilginç!
- saçına nooldu ah yazık saç kıran mı oldun?
- neyse en azından diğer tarafına atıp kapatabilirsin.
- neden böyle bişey yaptın ki?
- aaa çok şeker ben de 13 yaşındayken babama kızıp böyle yapmıştım saçımı!
diye her geçen gün uzayan yeni yeni yorumlar geliyor. arada güzel olduğuna dair yorumlar da var ama kendimi övmeyi sevmediğimden kelli bunları yazmıyorum.
Ana fikir: Haydi kadınlar kuoföre!

Dip Note: Ha bir de bu İngiliz bilimadamları küfür etmeinin stresi azalttığını ortaya çıkarmışlar ya, biz onu da çoktandır biliyorduk zaten. Ben bu yazımın patentini alıyım bari yarın bi gün bunu da keşfeden olursa ilk ben keşfetdiydim derim.