25 Haziran 2010 Cuma

Derinliği olan bir şey

Bazen bir elektriklenme olur. Dünya o an durur. Ama aslında o sadece bir salisedir ve kimse dünyanın durduğunu anlamaz senden başka.
Halbuki o an evren durmuştu. Bütün sesler uğultuya, bütün nefesler toplanıp fırtınaya dönüşmüştü. Bunu bir tek ben mi gördüm? Bir tek ben yaşadıysam çok özel bi insan olmalıyım. Çünkü çok özel bi andı ve derinliği vardı.
Konuyu burdan aşk-ı memnuya bağlamak istiyorum. Olmuş dedik gözlerimiz doldu ceylan gözlüm bihterim delirdiğinde. Firdevs hanım bağrına basıp yavruuuuummmm dediğinde hıçkırdık ana yüreği işte diye ağladık. Bihterim acıyan kalbine kurşun sıkıp gözü açık gittiğinde eh işte burasını zaten tahmin ettiydik dedik. Ama o behlülün 2 günde saç sakal birbirine karışması, hatta sapsarı oğlanın kararmasını dehşet içinde izledik. Hadi sakalı beline kadar uzatmış, bir insanın üzüntüden kolları mı kıllanırmış, bir anlam veremedik doğrusu. Ziyadesiyle kurt adama dönüştü ve ölüye behlül kaçar aşkım diyip ağızlarımızı 2 metre yerlere düşürdü. İşte bihterim elektiriklendin elektiriklendin de noldu? Mezarının başında adam sana nihal ah nihal dedi, sana kapak oldu. Yazık yazık senaristin bulunduğu yerde ölü ya da diri yakalanıp suratının orta yerine tükürmem için bana getirilmesini talep ediyorum. Bulanlara Bihter çizmesi hediye.
Hadi behlül kaçar..

22 Haziran 2010 Salı

Aman geri kalma sony

Teknolojinin gidişatını izlerken kendimi bilimkurgu filmlerinin ortasına düşmüş yeşilçam figüranı gibi hissediyorum. Daha faksı bile çözebilmiş değilim. Nasıl oluyor da benim burdan yazdığım yazıyı sen ordan alıyorsun kafam almıyorken bi de lcd tvsi çıktı. hadi tüplüyken o arkadaki çıkında bi olay var, görüntüler orda harmanlanıyor falan diye bi açıklama bulmuştum. Ama tüpsüzler çıktı bende akıl sağlığı kalmadı. Arkası da düz nerden geliyor bu görüntüler? Sonra blenderdan başladı aha noluyo bıçakla keserdik derken mutfak robotu ordan da memikli mimikli duygusal geyşa robotlara kadar vardı iş. Zaten kadın nüfusu patlaması yaşanırken bir de robot rakipler çıktı piyasaya.  Hem de çekik gözlü, siyah saçlı, beyaz tenli en japonundan..

Şimdi bunlar sadece başlangıç. Bu teknoloji çılgınlığı vantilatörle başladı, atom, hidrojen bombasına kadar gitti.. Arada bi bağ olduğunu kimse inkar edemez. Altı üstü pervane dediğimiz ve yerine klimayı koyduğumuz bu icat, bu kadar büyük sonuçlara yol açtıysa ipad nelere yol açacak diye düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, üç boyutlu dev projektör gösterileri moda oldu. Şimdi de Sony Madrid katılmış furyaya.. İçim ezilerek izledim. Bunları bilgisayarımın kuş kadar ekranından izleyip bu kadar afallayabiliyosam canlısını izlesem bağıra bağıra kaçar, kafama hunimi akıp "kaçın kaçın dev vinçler dünyayı ele geçirmeye geldi" diye rezil olurdum. Böyle bilimkurgu olaylarının canım ülkemde yapılmaması beni çok bahtiyar ediyor. Ama orada bi yerde, huzurlu odamın dışında böyle neidüüü belirsiz olaylar var ve uykularım kaçıyor. Tatlı rüyalarım kapının açılıp karanlık güçlerin odama sızması korkusuyla korkunç kabuslara dönüşüyor..

Neyseki bu akşam 6.30 sularında psikologa başlıyorum. Sonra unutmiyim diye sorunlarımın bi listesini yapmıştım. Bunu ilk sıraya ekliyorum. Nitekim bu sadece benim değil, bütün insanlığın sorunu. Alın gözlerinizle görün...






Madrid, 22 May 2010 - Projection on building for Sony - Event: Final Champions League 2010 - Venue: Colegio San Augustin from NuFormer Projection on Vimeo.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Efese!

Haftalardır beklemedeydim, bir davetiye bulayım da kendimi Otto Santral'in yemyeşil çimlerine atıp Fisherspooner'a doyayım istiyordum. Kafamda bin tilki, nasıl girerim nasıl ederim de param yine de cebimde kalır diye. Bininin kuyruğu birbirine dolandı kör düğüm oldu. Vodafone'un sitesindeki yarışmalara mı katılmadım kırk yıldır görmediğim arkadaşlarıma mı yılışmadım.. Ne yaptıysam olmadı. Bir davetiye bulamadım a dostlar. Gün geldi çattı. Bir umut belki kapıda bir tanıdık yüz görürüm belki bir gişe memurunun insafına gelirim düşünceleriyle gittim. Bi de ne öğrendim dersiniz? Festival zaten bedavaymiş! Yani ücret falan ödemiyosun.. Bir bileklik bulup giriyosun.. Artık bunu da öğrendim ya efesin elini öpesim geldi. Yapıcam. Öpücem. Gördüğüm yerde bırakmıcam.

Fisherspooner hayalleriyle gittiğim festivalde sadece Groove Armada'ya yetişebilmemse tamamen benim suçum. Organizasyona bok atabileceğim hiç bir konu yok. Ama güvenilir kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla Fisherspooner kafayı kırdırmış. Ben de kaçırdığım için kafayı kırdım hala kendime gelebilmiş değilim. Yine de içim bir nebze olsun rahat. G. Armada'yı en önden izleme meşkine eriştim ve mest oldum. Hele bi de ışık gösterileri yaptılar ya göğsüm kabardı ne diyim. Kendimi satürne çıkmış uzaylılarla ev partisi yapıyorum sandım.Vatan millet sakarya diye bağırasım geldi ki, vatansever bile olsam sakaryaya gitmişliğim yoktur, milletimden de çok çekmişliğim vardır.

Konser bitti, beni bir hüzün aldı götürdü.. Taaa djlerin bızı bızı coşturduğu kulüp ondörde kadar gitmişim o buruklukla. Orda da annemin deyimiyle deli danalar gibi tepinip ter attıktan sonra geceyi noktaladım. Bakmayın benim noktaladığıma, herkes ordan hunharca beyoğluna akın etmiş ve yeniden keşfetmişler bu güzide semti.  Keşke ben de gitseydim belki bu sefer benim adım verilirdi..

Pazar oldu, cıvıl cıvıl güneşli heyecanlı bir gün.. İnanmassın havadaki elektiriklenmeyi adeta görüyorum.. Öyle bir gün işte! Bugün daha şimdiden güzelse akşama nasıl olur kimbilir demeye kalmadı kiiiii... Gök başladı bağırmaya.. "Gidemessiiiiiin ulan! Festivale para vermeden girmek miii? Al sana festival" dedi ve gürledi de gürledi. Ben utancımdan iki büklüm oldum. "Ama vallahi ben bedava sandıydım bilsem vermez miydim anacığım" dediysem de dinletemedim. Bastı şamarı! Elleri de terlemiş mi sana sırılsıklam oldum.. Tabi yedim dayağı oturdum aşağı.. Saat başı oradaki muhabirlerimden gelişmeleri adım adım izlemekten geri durmadım tabi. Benim doğa aney onları da haşlamış. Bilseydim gider arkadaşlarımla birarada alırdım boyumun ölçüsünü.. Ama bu bana ders oldu. Bundan sonra pinti olmayacağım.. Bu gibi etkinliklerde haftada bir içinde uzun mesafe serbest stil yüzdüğüm altınlarımdan feragat edeceğim. Eh, ne de olsa sanata saygım sonsuz..

Efese içiyorum! Yine ortalığın tozunu attırdı. Bira bu kapağın altındaysa müzik de one loveda..

9 Haziran 2010 Çarşamba

köpekbalığına osmanlı tokadı çakmak

Bu Avustralyalılar bir alem. Doğanın ortasında kala kala napcaklarını şaşırmışlar. Ben bikaç tanesiyle şahsen tanıştım, hepsi arızaydı. Türk kadınlarını potansiyel dansöz olarak görmeleri ve yatakta da dansöz gibi kalça ata ata sevişeceklerini düşünmeleri hayal dünyalarını da anlamama yardımcı oldu. Çok hayalperestler vallahi.

Eski bir haber olabilir, affedin, ama ben yeni gördüm yarıla yarıla okudum. Bizim avustralyalılardan biri, git sen köpek balığına yumruk at! Neymiş efenim bu vurmasa o öldürecekmiş.. Kardeşim senin okyanusun ortasında ne işin var? Orası o hayvanatın yaşam alanı değil mi? Sen oraya ait olsan yüce rabbim sana bir yüzgeç verirdi değil mi? Git sen de diğer yurtdaşların gibi 6 ay edebinle çalışıp diğer altı ay insan içine çık.. Avrupadır, afrikadır, japonyadır, gez toz.. Niye böyle bir ayrık otluğu yapıyorsun? Noldu şimdi, o hayvanceğiz seni happadanak yutuverseydi iyi mi olacaktı? Sen zavallı sörfçü, o katil cavs olcaktı. Bence hiç adil değil. Senin gibi kendini bilmezler yüzünden köpekbalıklarının adı kötüye çıkıyo zaten.

Asıl içimi burkan konu buradan sonra başlıyor. Hadi yumruğu çaktın, can havliyle reflekstir affedelim dicem. Ama sonrasında 32 diş göstererek verdiğin kahraman pozları ne öyle!! Hayvanın gururunu kırmak yetmedi mi? Bir de alay konusu yapıp dünya aleme rezil etmek ayıptır, günahtır. Şimdi zavallı Lessie (jaws demek istemiyorum, onun lessie'den nesi eksik?) okyanusta alabalıkların önünden geçemez oldu. El kadar hamsilerin acımasız kahkahalarıyla cebelleşiyor. Buradan yetkililere ve hayvan hakları savunucularına sesleniyorum: Lessie'nin psikolojik desteğe ihtiyacı olduğu şu günlerde, gösterelim insanlığımızı! Onun yanında olalım, mümkünse bir de terapist gönderelim evine. Bu artık hepimizin boyun borcudur.

Dip Note: Ben olsam osmanlı tokadı çakardım. Bi de "yürü de ense tıraşını görelim" diyip enseye patlatırdım bi tane. Ama yanlış anlaşılma olmasın, durup dururken değil. O benim mekana girip salça olmadıysa bırak tokadı, hakettim ben abi diyip bir de sol bacağımı uzatırdım koparsın diye.