31 Mart 2010 Çarşamba

aşk basittir: olursa nasiptir, olmazsa hasiktir

Psikanalistim Marcianne Blevis söyledi: Kıskançlık krizleri, aşkın değil küçükken  yaşadığımız travmaların kanıtıymış. Psikoloji bilimine hürmette kusur etmem. Hemen çocukluğuma inip sebeplerini düşünmeye başladım. Geniş koltuğa uzanıp, rahat rahat anlatmak isterdim ama Marcianne beni duyamaz. Lakin ben onu okuyup içimdeki ruh hastasını tedavi edebilirim.

Örnekleri tek tek anlatmıcam tabi ki.. Ama bir john var ki beni çok derinden etkiledi. Bu yağız delikanlı sen git sevdiceğini adııııım adım izle! Neden? Kıskanıyor çocukcağız! Çünkü johninin babası bir angut! Evlatlık olan abisi johnu kıskanmasın diye bizim cücük beyinli baba, johna üvey evlat muamelesi yapmış. Kıskançlık o minik yavrucağın iliklerine işlemiş.

Düşünüyorum taşınıyorum... Benim öyle bir ablam var.. Evlatlık değil diye biliyorum ama bizimkiler benden saklamış da olabilir. Gerçi ayrıcalıklı taraf hep ben oldum. Ablam takdir aldığında yüzüne bakılmazken ben sınıfı geçtiğimde kutlama yapılırdı. Acaba üvey olan ben miyim? Bu durumda yırttım demektir. Sorunlu olması gereken öz çocuk olduğuna göre ablamı psikologa göndermek lazım.

Kitaba göre bu illet duygunun bir diğer sebebi ise kendine güven eksikliğiymiş. Napacağım, diğer kadın benden daha ince! Amanın bu herif benden daha yetenekli, ben bununla aşık atamam! O benden daha komik, kimse artık bana gülmez! gibi sendromlar hayatımızı karartmaya yetebilen özgüven eksikliğinden kaynaklanıyomuş  meğer. Kardeşim, bu dünyada 4 milyar hatun kişi var! Bunların kimisi fındık götlü manken, kimisi atom mühendisi... Kıskan kıskan bitmez... diyor Marcianne. Haksız mı? Yerden göğe katılıyorum. Füze memeli aşifte yanımda manitaya bakmış, bizimki de ona çapkın çapkın göz süzmüş! Bunların hepsi bizim özgüven eksikliğimizin suçuymuş. İyi de hırsızın hiç mi suçu yok hanıııııım? demekten kendimi alamıyorum.

Anlık isyanıma bakıp kadının hakkını yemeyin. Çok güzel tespitleri var. Mesela, hayatında bi sik olmayan insanların hayatında yapacaklarına vakit bulamayacak kadar dolu olanları kıskandığını söylüyor. Biz buna halk arasında hasetinden çatlamak diyoruz. Halbuki kıskançlık kıskançlıkmış. Bunun aşk için olanı iş için olanı diye bir ayrım güdülmüyormuş bilim dünyasında.

Hemen kendi hayatıma dönüyorum. Küçüklüğümden itibaren geçmişin engebeli yollarına koyuluyorum. Gerçekten de ne zaman okul tatil olsa, yapacak birşeyim olmasa ve buralar bana dar gelmeye başlasa birilerini kıskanırım. O birileri genelde benim zavallı sevgililerim olur. Demek ki bunun adı masumane aşk oyunu değil, düpedüz hasetlikmiş!

Kitapta beni çok şaşırtan bir kıskançlık hali var. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama işte psikologların aklına gelmiş! Zaten o yüzden onlar kocaaaaa bilim adamları, dünyayı kurtaran insanlar bense kendi haline bir web editor, metin yazarlığına baş koymuş dünya üzerindeki kara noktayım... Tabi kıskandığımdan değil. Ben o beladan kurtuldum artık!

Herneyse... Deriiiiin bir nefes alıp içimden ona kadar saydıktan sonra şaşırtıcı durumu hatırladım. Hani hep etrafımızdakilere nasihatlar veririz, %3'ünü anca kullandığımız nacizane beyinlerimizle akıl hocalığı yaparız ya... İşte bunu bile kıskançlığımızdan yapıyormuşuz! Ben her şeyin en iyisini bilirim, sen buralara geldiysen benim verdiğim akıl sayesinde geldin diyebilme güdüsüyle ahkam kesiyormuşuz meğer! Yok artık daha neler! Böyle fesat psikanalistler olduktan sonra arkadaşlarımıza mükemmel fikirlerimizi de aktaramayıııız, yapmaları gereken şeyleri de dayatamayız canım. Pes artık.

Kitap güzel. Bi kere bi sürü örnek var. Bakıp bakıp "oh oh benim durumum gayet iyiymiş" diye rahatlamak için çok ideal. Ayrıca burdan okuduklarımızı sevgilimize karşı koz olarak da kullanabiliriz. Bu açıdan da çok yararlı.

Ben özetle, haset etme ne olur çalış senin de olur, diyim, ana fikri anlayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder