14 Eylül 2010 Salı

Aşkın kitabını marksistler yazmış 1

Dün akşam bir kitaba başladım. Tanıyanlar bilir çok okurum elimden kitap düşmez gözümden zeka fışkırır  (öhöm). Tamam itiraf ediyorum. Son bir aydır başladığım bütün kitapları yarıda bırakıyorum. (Momo hariç!) Ama bu sefer farklı olacak, büyük ihtimalle bu gece bitmiş olur. E konu aşk olunca benim için akan sular duruyor tabi. Aşk filmi, aşk şarkıları, aşk karikatürleri, kalp şeklinde yastıklar, çikolatalar, aşk-ı memnu, johnny depp... kısacası her tür fanfinifinfon ilgi alanıma giriyor.

O yüzden başucumda üzerinde Aşk Üzerine yazan bi kitap bulunca "bu bi işaret olmalı, eros beni duymuş bana 'aşkın kitabını yazamadın al bari yazılmışını oku' demiş" diye heyecanlandım ve biraz da üzüldüm tabi. "bu ne acele yüce eros, bekleseydin benim de zamanım gelecekti" diyecek oldum ama sonra isyan etmenin faydası olmayacağından caydım. Hemen ablama döndüm, "kız müberra bak eros-u te'ala bana işaret yolladı, bu işi erbablarına bırak diyo galiba" dedim. Kendisi benden 3 yaş büyük olur ve sülalemize yaraşır derecede zeki olsa da metafizikten, işaretten, evrenin dilinden pek anlamaz. Zaten ben daha zeki olduğum için ailede daha çok sevilir sayılırım da üzülmesin kıskanmasın diye belli edilmez ona. "Ha ben aldım o kitabı, oku bak çok güzel" dediğinde bi kere daha anladım. Erosla aramdaki ilişkiyi kıskanmıştı bu sefer de.. Kıskançlık ayrı bir yazının konusu tabi... Gelelim aşka..

Şimdi neden aşık olup duruyoruz bok mu var amk? (evet ayran gönüllüyüm, kim değil ki?). İşte Alain De Botton, bu kitapta neden aşık olduğumuzu söylemiş.. Şimdi sıkı durun, nedenini bilirsek aşkı ortadan kaldırabiliriz!! Bi kere aşk can sıkıntısından oluyormuş. Ben kendi çözümümü buldum. Makyaj kursuna gidip kendimi böyle oyalamayı, günün birinde de ünlü bir makyaj, hatta belki de special effect uzmanı olarak bu yararsız duyguyu yararlı bir aktiviteye dönüştürmeyi planlıyorum. Böylece aşık olup zaman harcıcağıma, aşk filmlerinde makyajcı olup para kazanırım sanata da bir katkım olur.

Botton diyor ki; güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.. tam cümlesini hatırlamıyorum ama en azından bu anlama geliyordu. Güzelliği ikiye ayırıyor yazar, bir mükemmel güzellik (johnny depp), iki gerçek güzellik (veli). Mükemmel güzellik bizde bir duygu seli yaratmıyormuş, çünkü biliyormuşuz ki johnny depp sadece benim için değil ayşe ve fatma için de güzel, yani çok güzel, çok seksi ama bir özelliği yok. Velinin güzelliğiyse bizi koltuktan hop oturtup hop kaldırıyor, yemeden içmeden kesiyor, nolur o da beni sevsin dedirtiyor, kısaca bizi aşık ediyormuş kendine.. neden? çünkü velinin yamuk burnu, sol kaşının üstündeki beni, tek kulak memesinin hafif yukarı kıvrık olması sadece benim bakıp farkedebileceğim ya da sadece benim hoşuma gidecek özelliklermiş yani çok özelmiş. Yani aşk, kendini özel hissedebilmek için sevgilinin kusurlarını sevmektir diyebiliriz bu durumda. Kimse onu senin gördüğün gibi göremesin diye.. Ben bunu çok iyi anlıyorum. İlk sevgilim İlkerin yeşil gözlerine hastaydım.. bakar bakar içim erirdi. ama kimse onun gözlerini benim gördüğüm gibi göremezdi; çünkü çocuğun gözleri aslında kahverengiydi. Ayrıldıktan sonra gördüğümde arkadaşlarımla o kadar inatlaştığım için çok utanmıştım nitekim artık ben de onların gözüyle bakıyor ve kahverengi olduklarını görüyordum. İşte bak sen aşk nelere kadir!

Aşk karşılık bulduğunda genelde biter, diyor.. evet kısmen katılıyorum, genelde böyle olmaz mı? gözünde birini büyütürsün, güzelleştirirsin, erkekleştirirsin / dişileştirirsin.. belki başkası yapsa tebessüm bile etmeyeceğin esprilerine katıla katıla gülersin. sonra o da sana kendini bırakırsa "hop noluyoruz yoo?!" der, şaşırırsın.. çünkü sen var olmayan birini yaratmışsın zaten, neden? kendinden üstün birine ihtiyaç duyduğun için.. ya da karşındakini kendinden üstün gördüğün için aşık olmuşsundur. o senden üstünse sana aşık olamaz.. sana aşık oluyorsa senden üstün değildir. onca zaman kafanda büyüttüğün özellikler, bir anda pıs diye söner ve gerçeklerle yüzyüze gelirsin. ve hazin son kapıya dayanmıştır. aşk bitmiştir, en azından senin için. demiş yazar. aşağı yukarı.. böyle olabilirmiş, ya da... aşkın karşılık gördüğünde mutlu olup aynı duygularla ilişkiye devam edermişsin. bu iki farklı sonuçsa senin kendini ne kadar sevdiğin ya da kendinden ne kadar nefret ettiğinle ilgiliymiş. eğer ben kendimi seviyorsam karşımdakinin beni sevmesini abest  bulmayacağım için bana aşık olması beni şaşırtmaz ve ilişkiyi sorgulamama neden olmazmış. yok ben kendimen nefret ediyorsam benim aşık olduğum adam bana nasıl aşık olabilir ki diye şüpheye düşüyormuşum ve karşımdakine olan hayranlığım bir anda geçiyormuş. valla adam böyle anlatmış ama ben bazen öyle oluyorum bazen böyle, buna ne demeli? bazen karşılık gördüğüm anda soğuyorum ve ayaklarım kıçıma değe değe kaçıyorum, bazen de karşılık görünce kedi gibi yavşıyorum. o zaman ben kendimle çok inişli çıkışlı bir ilişki mi yaşıyorum acaba? bugün nefret ediyorum yarın seviyorum belki de.. bu da ayrı bir vaka ama bundan bahsetmemiş henüz. belki bi dahaki bölümde anlatır.

botton, birşeyi daha açıklığa kavuşturuyor gençler, çok önemli! "tanıdıkça seversin" evet. atalar her zaman doğrusunu söylemiş. bak adam da diyor: ilk görüşte aşkla başlayan ilişkiler iyi başlayıp kötüye doğru gider. zamanla birbirini tanıyarak gelişen ilişkilerse sonradan aşka dönüşür ve daha kalıcı olurmuşmuş. bence doğru. benim vakt-i zamanında ilk görüşte yıldırım aşkına tutulduğum bir hippi sevgilim vardı. ilişkimizin ilk dakikası en yoğun hissettiğim dönemdi ve sonra git gide git gide soğudum. sonunda da onu pis bitli hippi olarak hatırlar hale geldim. halbuki başka bir sevdiceğim oldu sonradan. başta yine aşık oldum ama sadece bi gece. sonra hemen ertesinde soğudum ve ilişkimiz ben soğuduktan sonra başladı. ama gitgide kendisini pek bi sevmiştim. zamanla, tanıdıkça aşık olmaya başlamıştım.. ta ki başka birine ilk görüşte aşık olana kadar. o zaman yıldırım aşkı ağır bastı tabi.

kıssadan hisse, boton ve ben diyoruz ki: senin sevdiğin değil, seni seven!

not: başlıktaki "1" den bunun bir yazı dizisi olcağını anlamışsınızdır. evet bir kitap üzerine yazı dizisi yazacak kadar arakçıyım. sadece okumaya üşenenler için.

2 yorum:

  1. İlk görüşte aşklar genelde hayal kırıklığı ile bitiyor :) İlk görüşte belki ler, "hmm çok güzelmiş ama ya lezbiyense, ya çişini yaptıktan sonra sifonu çekmiyorsa, ya makyajsız alien a benziyorsa" düşüncelerinin üzerine tanıdıkça üzerine ekleye ekleye sevmek malzemeden çalmadan bina yapmak gibi sağlam olabiliyor. O konuda Boton da sen de haklısın :) .
    Ama bir de şöyle birşey var. İnsan kendisini duygusal anlamda en yanlız hissettiği anlarda aşık olması da bazen tehlikeli olabiliyor. Acaba aşık olmak istediğin için mi? yoksa "aha işte bu" dediğin için mi aşık olduğunu kestiremeyebiliyorsun :)
    Metallica - No Leaf Clover'da bir söz var.
    "Then it comes to be a soothing light at the end of your tunnel. Was just a freight train commin' your way."

    Yine de aşık olmak çok güzel şey be abi :)

    Bu arada gerçekten güzel yazıyomuşsun sen Saygın :) Takip edeyim bakalım...

    YanıtlaSil
  2. sana ne dedim: sağlıklı aşk, insanın kendine duyduğu aşktır. öteki için şair şöyle demiş minik:

    "aşk geçer, akan şu bulut gibi. ey üzgün maviliklerde boş kalan bulutun yeri." peeh

    YanıtlaSil