26 Temmuz 2010 Pazartesi

Kaştır lan ordan

Tatilde nereye gidilmeli? Biraz geç bir soru oldu sanki.. Nitekim gittim geldim  bile.. Gelmez olaydım.
1 haftalık iznimi aldım, arkadaşım Zeynep'e dedim ki hadi toparlan gidiyoruz.. Nereye bile demedi kuzum, hadi o zaman dedi hazırladık sırt çantalarımızı yarım saatte.. Oldu bitti sandık ta ki biletlerimizi almaya yeltenene kadar. O anda dank etti.. "Ama nereye gidiyoruz ki?" bakışları attık birbirimize.. O Datça aşığı, tabi ki Datça'ya gidelim dedi.. Tabi bilet bulabilirsen. Mağlum bütün yazlıkçılar erken davranmış, planlı programlılar, bizim gibi zibidi değiller.. Olsun, elbet bir yerlere 3 kişilik bilet vardır! Siz siz olun o kadar emin olmayın! Sadece 3 gün sonrasına Kaş'a bilet bulabildik. Bir nevi mecburiyet oldu bizim Kaş hikayemiz. Olsun, tanıdıkça severiz nasılsa değil mi? Her zaman inandığım bir destur..

Tanıdım ve çok sevdim. Küçücük minicik bir yer zaten kutu gibi.. Tanıması az zaman alıyor. Alışıp sevmesi ise çok daha kısa.. Her şeyi küçük.. Bir Küçük Çakıl plajı var, biz minik bir plaj beklerken karşımıza 2 metrekarelik bir alan çıktı.. O kadar sevimli o kadar şeker ki insanın kedi yavrusu gibi alıp kucağında sevesi geliyor.

Küçücük minicik içi dolu turşucuk dediğime de bakmayın. Etrafda gezecek bir sürü güzide yer var. En başta Patara! Delidir, delirtir, kudurtur.. Her ne kadar plajda kumdan nefret etsem de, uzuuuuun sapsarı plajı uzaktan seyredalıp 3 dakikalık bir hayal molası vermeden edemedim. Ben bembeyaz elbiselerin içinde kafamda beyaz Yalan Rüzgarı şapkası sahilde koşuyomuşum.. O anda beyaz atlı prensim, yanmış teni ve geniş omuzlarıyla beni kavrayıp atının arkasına çekiveriyomuş. Kirli sakallarına yüzümü gömüyomuşum falan derken Zeynep dürttü. Atladık dalgalara başladık dehlemeye.. Dalgaya karşı dalınca ister istemez takla attığını beş yaşımda Şile'de keşfetmiştim.. Hemen dalgalara takla attırdım kendimi. Kırmadılar saolsunlar.. Bikinimi de çıkardılar arada.. Ama sadece üstünü.. Etrafta dalgaların arasında altını bulmaya çalışan nice kızımızın yaşadığı adrenalini yaşayamadım ama olsun.

Mustafa'yla Müberra kiraladıkları 3. dünya savaşından kalma beyaz jeeple bizi almaya geldiler. Bir de onlarla boğuştuktan sonra üstü açık cipimize atlayıp kendimizi Mustafa'nın usta şoför ellerine bıraktık. Yolda bir balıkçı bulduk. Hani eski türk filmlerinde uçurum kenarıında salaş balıkçılar vardır ya, aşağısı alabildiğine deniz, dağların doruk noktasında, dünyanın tepesindelerdir ve bir cinayet konuşulur. Biz masada cinayet planları yapmadık, hepimiz şeker gibi insanlarız.. Ama olur da bir gün katil olursam ilk o balıkçıya gidip deri eldivenlerimle çay içeceğim.

Geri dönüş yolumuzda Kaputaş koyuna gidecektik. Ama Müberra yaptı fettanlığını ve "hadi çocuklar geç oldu yatma vakti" diye bizi o turkuaz rengi koyda balıklar gibi şen şakrak yüzmekten alıkoydu. Burdan teessüf ediyorum.

O olmadı ama en azından Limağazı'nın bakir sayılabilecek kadar az tecavüze uğramış koylarında kokteyllerimizle Bahamalar deneyimi yaşadık. Limanağzı'nın en güzel özelliği tekneyle gidilmesi. Al sana kısa mesafe tekne turu. Bayılırım. Sonra çardaklar, altında hamaklar, ve saat yaklaşık 13.00 sularına kadar hakim olan derin sessizlik. Sonra Fransız sıpaları cıyak cıyak Fransızca küfürleşmeye başlıyorlar.. Anlamıyorum da ne dediklerini analarına babalarına küfrediyorumi, onlar da beni anlamıyorlar.. Karşılıklı bi anlayışsızlık, bir fütursuzluk. Çocuklar kamuya açık yerlere alınmamalı bu bir, Fransızlar kamuya açık alanlara alınmamalı bu da iki. En azından Fransızca konuşmasınlar.. Ya da en azından sessiz konuşsunlar.. Ben duymayayım.. Biraz faşizan oldu kabul. Ama bu da kafa kardeşim!

Kaş'ta gece hayatı ise birçok yazlık mekanda olduğu gibi içler acısı. Bir Mavi Bar var ki, Kaş'ın kalbi burada atıyormuş geceleri, herkes böyle söyledi. Gittik, küçücük tabureler, The cranberries çalıyor, bazen de Teoman çalıyor, bir garip mekan. Biz sevdik ayrı. Neden sevdik? Çünkü önünde oturup çekirdeklerimizi çıtlatırken dedikodusunu yapacağımız 30 tane ünlü gördük de ondan. Oyuncuların vazgeçilmez mekanıymış meğer. "Aaaa bu bununla çıkıyomuş bak bak, şu aşifte evli değil miydi?! Bu şu dizide şu sahnede pek cooldu" gibi yorumlarımızla geceler çılgın, gündüzleri aratmaz oldu.

Kıssadan hisse çok sevdim, ama bir daha gitmem. Keşfedeceğim nice Kaşlar var.. Mesela eylülde kaşa kaşa Datça'ya gideceğim! (başka bir kaş esprisi, nasıl? )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder