18 Mayıs 2010 Salı

Adios Adidas

Yaklaşık iki ay önce bir Berlin kaçamağı planlamıştım. 22 Nisan New Young Pony Club konserini yakalayıp üstüne bir de Berlin Duvarı'nda zıplayacaktım. Olmadı dostlarım. Para her şeymiş. Bütün iyiliklerin anasıymış meğer. Boynum bükük, ele aleme karşı mahçup, Cihangir'de geçirdim o haftasonumu.

Adidas bu kalbi kırık genci duymuş olmalı ki, hemen bir parti koymuş! İçine de New Young Pony Club, Mylo, Murat Uncuoğlu, Multitab ve daha neler neler. Hepsini allahın güzelim cıvıl cıvıl bir yaz gününe sığdırmış. Ben Adidas sesimi duydu da NYPC'ı getirtmiş ayağıma diye sevinirken üstüne bir de güzide şehrimizin güzelim grafiticilerini, uzun sopa bacaklı şaklabanları ve bilimum zır deliyi de partiye davet ettiklerini feyzbuktan ilan etti mi sana!! Gel de kalp spazmı geçirme...

Tabi çok heyecanlandım, Sevilay'ın "Sakın son  ana kadar bilet alma, bak ben giriş ayarlıcam" uyarılarını dinlemedim. Kurtlanmışım bi kere, hemen almam lazım biletimi... Hiç acımadım 36 lirayı tek çekimde çektiriverdim. E Berlin'de gitsem bunun konser girişi var, hosteli var uçak bileti var. Çok kardayım diye de ellerimi ovuşturup kıs kıs güldüm.

Sonra büyük gün geldi çattı. Sevilay ayarlamış davetiyelerini, fazladan 4 davetiye cebinde gitmiş Karaköy antropolarına. Hemen aradı, "Niye aldın biletini angut, bak davetiye vardı. Ayrıca şu an burası bombo(k)ş sakın erken gelme". Tabi içim acıdı biraz. Ama değer dedim. Neye vermiyorum ki, gece oraya değil de Kiki'ye gitsem 100 lira kafadan gitcekti zaten. İçime su serptim ve akşamı beklemeye koyuldum. Allahtan beklerken evde içmeye başlamışım. Nitekim içerde yeni doğmuş oğlan pipisi kadar bardakta sattıkları bira 8 liraydı.

Saat dokuz itibariyle mekana daldık. Ortam güzel, tanıdıklar var falan fıstık Ama bir eksik var diye düşünmeden edemedim. Etrafı markaja aldım. Yukarı çıktım, Murat Uncuoğlu sahnede. Ama içeriye öyle bir duman vermişler ki kardeşim sahnedeki Murat Uncuouğlu mu Michael Jackson'nın son konserlerini veremeden gidip şad olmamış ruhu mu anlayamadım. Öksüre aksıra çıkmak zorunda kaldım. Ama çıkmadan duvarların gayet çıplak olduğu, (gerçekten varsa) davetli grafiticilerin grev yaptıkları gözümden kaçmadı.

Dışarıda Multitab'i dinlemeye koyuldum. İşte bu sırada biranın da 8 lira olduğunu öğrenince, kendimi dışarı, Mimar Sinan gençliğinin güzide mekanı çimenlere atıp benzinciden aldığım biralarımı içmeye karar verdim. Bu kısmı güzeldi ama organizasyon kendine pay biçmesin!

Dışarda muhabbet koyuldu. Al gülüm ver gülüm derken saate bi baktım NYPC! Başladım koşturmaya.. Koş babam koş, kapıda bir de girişi kapatmışlar.. Göt kadar girişten bilet sırasındakilerle beraber giriş yapıcakmışız, bak sen! Görevliye bir omuz, bir "çekil bakiiim, hıh!" içerdeyiz. Çıktık yukarı. Sis öbekleri azalmış ortam ter kokusu ve ağır karbondioksit gazı haricinde ferahlamış biraz. Bizimkiler de sahneye yeni çıkmış. NYPC'da her şekilde eğlenirim. Severim çocukları. Ama ses sistemi o kadar kötü ki, grubu ilk defa dinliyor olsam 5. sınıf bir bar grubu sanırdım. 5. sınıf bar grupları da demek bu yüzden 5. sınıfmış, mekanların sikik ses sistemleri yüzünden. Bir gün hepinizin elinden tutucam söz!

Saat 12'yi vurduğunda bal kabağına dönüşeceğimizden Muazzez'le eve dönmeye karar verdik. Zaten tuvaletler Trainspotting'den hatırlayacağımız, "İskoçya'nın en kötü" helasından daha içler acısıydı ve benim acilen 8'er den heasapladığımda bir servete mal olan çişimi hak ettiği lükste bir oturakta doğaya salmam gerekiyordu. Sonrasını Azize'den öğrendim. 2'de bitmesi gereken parti 1'de bitmiş. Organizatöre "sayın organizasyondan sorumlu şahsiyet, biz 35 lirayı bunun için mi bayıldık, biletlerde 2 de biteceği yazan konser neden 1 de bitiyor nerde bu devlet nerde bu millet çocuğumu yakarım bana açıklama bahşet" diye isyan etmiş. Ağzında sakız, kıçını yana kırmış elini de sağ kanadına dayamış (olarak hayal ettiğim) organizatör de "Biz feyzbuktan erken bitirceğimizi söylediydik, feyz alaydın hadi şimdi naş" demiş. Sanki ben biletimi facebooktan almışım gibi... Sanki ben Facebook kullanmak, deli gibi takip etmek zorundaymışım gibi!

Yine de ellerine sağlık. Üç çizgide parayı kırdılar maşallah.. Partiden sonra adidas gazellerimin üstüne ve eşofman üstümün sırtına Nike tiki attım. Gece'nin ardından Pazar günü de kendime Converce ayakkabılar aldım, çok rahatım. İçimde uhde kalan tek şey, geceye üstünde devasa Nike işareti olan tşörtüm ve nike ayakkabılarımla gidip kameraların önüne durmayışım. Bi dahakine yapıcam. Artık tek misyonum anti-adidas reklamı yapmaktır.

2 yorum:

  1. neden kuzum neden bok attın anlamadım. 2 de bitecek parti 1 de bitiyo diye mi, ses sistemi kötü, bira pahalı diye mi.. böyle eleştir eleştir bi street partymiz olmasın di mi tey allam nankör bu gençlik

    YanıtlaSil
  2. eleştirelim ki daha iyisini yapsınlar diye! nike de arada gaz verelim o da yapsın fena mı hihihi

    YanıtlaSil