15 Nisan 2011 Cuma

Dikkat, Beyaz Atlı Prensiniz At Hırsızı Olabilir

Birkaç aydır buraya yazmadığım için artık hayatım tazelendi, bahar çiçekleri gibi tomurcuklandı sandınız di mi? Tey!

Beni tanıyanlar bilir, birkaç haftada bir başıma dramatik olaylar gelmezse bu artık yaşamadığım anlamına gelir. Ama geçtiğimiz haftalarda rekorumu kırdım. Baktım böyle birkaç hafta beklemek artık sıkıcı olmaya başladı; bir günde 3 drama yaşasam nasıl olur acaba lan? dedim. Bir günde 3 brazilya dizi izlemek nasıl oluyosa bu da öyle oluyomuş, dışardan izlemek gibi yani, oyuncuları karıştırıyosun artık, dur ya bu karlos muydu rikardo muydu gibi kafa karışıklıklarıyla olayın ehemmiyeti düşüyor. Baştan başlıyorum, sayfayı kapatabilirsin:

Yine günlerden çılgın bir cumartesi, yine mekanlardan peyote. Ben yine ortamın en puşt görüneni kimse gözüme kestirmişim. kaşınıyorum ya ondan. aha dedim ya ben bunu tanıyorum, yıllar önce benim metalci bir ergen olduğum günlerde bir arasokakta tanışmış, çiş kokan merdivenlerde biramızı içerken kendimizce gayet ciddi ve depresif konulardan konuşmuştuk. romanların nüfus cüzdanında T.C vatandaşı yazmazmış onun ana babasındakilerde bile yazmıyormuşmuş bunları anlatmıştı bana, yıllarca ben buna bin katıp kendi çapımda bir tarih yazdım. Romanlar Osmanlı imparatorluğu sırasında vergi vermeyi reddeden tek milletmiş, o yüzden osmanlı onları vatandaşlık haklarından mahrum bırakmış, bu da Türkiye'de aynı mantıkla devam etmiş. Bu benim yazdığım tarihtir, aksini kim iddia edebilir?

Neyse ben gittim delikanlının yamacına, "sen osman değil misin hani şu merdivenlerde oturmuşluğumuz vardı da sen ne kadar iyi darbuka çaldığını anlatmıştın bana vaktiyle!" dedim. Saolsun o da beni tanıdı ve peyotede başlayan bu tatlı muhabbet machine'de devam etti. İşte burdan dillere destan bir aşk doğmuştu, hani doğmuştu?! gel zaman git zaman ilerleyen bu aşkın sonunda hüsranla sonuçlanacağını nereden bilebilirdik ki alev?

Tabi ben özenle cep telefonu kullanmayan kim var araştırıp bulduğum için, osmanın da cep telefonu yoktu.Ben halimden memnun, uslu uslu erkeğimin aklına esip de beni aramasını beklerdim. Birgün iş yerindeki güzide arkadaşım güzide'nin vedasını yapıyorduk. Rakılar açılmış efkarlı aşk şarkıları zeki mürenler dinlenirken içimden bir ses dedi ki: "şimdi seni osman arayacak!". demekki içime doğmuş, beş dakika sonra aradı: "hayatım napıyosun canım?" dedi, o "hayatım" beni benden aldı. artık onun hayatı olmuştum! beni çok seviyor, bensiz bir hayat düşünemiyordu. o yüzden hemen iş arkadaşlarımla tanıştırmaya karar verdim.

İş arkadaşlarımın ilk tepkisi: telefonu yok mu la bunun oldu. Ben de onlara teknolojinin hayatımızı ne kadar yozlaştırdığını, eskiden cep telefonu yokken ne kadar bahtiyar olduğumuzu anlattım. İkna ettim. Sonra sevdiceğim geldi, adımını içeri atmasıyla, tıpkı "Çingeler Zamanı"nında çadırdaki düğün sahnesindeki o kopuş sahnesine dönmüştü ortam. hayranlıkla sarhoş oluverdim. o haliyle zaten sarhoştu. ama hayranlıktan değil. arkadaşlarımla tanıştırırken duyduğum gurur, "evet, bu çocuk patti smith'in kitabından tanıdığınız, yetenekli ama karanlık diyarlarda yaşayan masal kahramanı" diyordu. yetenek kısmını neye dayandırdığımı şimdi çıkaramıyorum.

Osmanla birbirimizi bulmuştuk, kah rakımızdan bir yudum çekiyor, kah karşılıklı "kaynana" eşliğinde göbek atıyorduk. işte hayat yüzüme gülmüş, depresif görünen ama karaköyde bir meyhanede benimle göbek atacak bir beyaz atlı prens sunmuştu bana. işle güçle asla işi olmaz, hızlı yaşar genç ölür bir yiğit bulmuştum sonunda. belki bir gün rock star bile olabilirdi ne malum, ben de onun arkasındaki sihirli kadın olarak tarihin sayfalarında yerimi alırdım.

Bu hikaye çok uzadı, sonucu özetliyorum: gecenin sonunda çantamda cep telefonum, mp3 çalarım ve makyaj malzamelerim de dahil hiçbir şey kalmamıştı. bilin bakalım bunlar nereden çıktı? işte bu beyaz atlı prensin derin ceplerinden. sonra ben de prenses rolüme kapılmış olmalıyım ki "ühü ühü bunu bana nasıl yaparsın osman?" demekle yetindim. halbuki o sırada ağzına bir tane çaksam en azından biraz rahatlamış olacaktım.

Bu birinci dramdı. Buradan aldığım ders şu: Hiçbir kadın, rock star sevgilisinin arkasında kaybolmamalı,. neden ben rock star o da arkamdaki sihirli adam olmasın?
İkincisine kalbi dayanacak olanlara geliyor:

Ertesi gün ağlamaktan şişmiş gözlerimle bir gerçeği daha ortaya çıkardım. Benim eski manitalardan biri meğer depresyondayım ayağına yattığı dönemde üniversiteli bir çıtırla iş pişiriyormuş. tabi önceki gün kaderin sillesini yemiş olan ben, bu masum olaydan çok etkilenmedim, e napalım bir yastıkta kocasınlar demekle yetindim. onun ayrıntılarını da anlatacağım ama şu an hayat bana çok anlamsız göründü. en iyisi bugünlük burada noktalayayım. zaten haftaya bir dram daha yaşar, bunu da araya sıkıştırıp anlatırım. siz de yorulmayın ben de..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder