30 Kasım 2010 Salı

cinler de sever

Hep merak etmişimdir. Bizim yaşadığımız boyutun dışında gerçekten başka boyutlar var mı? Varsa oralarda neler oluyor? Çılgın house partiler, 3 boyutlu lazer gösterileri, açık ilişkiler ve isterik kahkahalar mı dönüyor? Peki o boyutta yaşayan canlılar ne yer ne içer? Kız alma, evden kaçma, isteme gibi gelenekler nasıl işliyor orada?

Uzman TV açıklamış. Tabi ki bu işin uzmanı Prof. Memiş aracılığıyla... Evet böyle bir boyut varmış. Buralarda benim düşündüğüm gibi seks partileri ve ellerinde kırbaçla sincap koşturan deliler değil, en az bizim kadar müzmin cinler yaşıyormuş. Onlar da seviyor, seviliyor, ana-babalarının rızasını alıp dünya evine giriyorlarmış. Düğün tüyolarını veriyor sayın memiş.. kendisi pek çok ileri gelen cin ailesinin düğününde nikah şahitliği yapmış.

Törelerini, takı merasimlerini bilmesseniz, hangi havada hanngi oyun oynanır, nerede halaya durulur öğrenmesseniz sakın ola ki bir cin düğününe gitmeyi düşünmeyin. bi çarparlar yamulursunuz!!muş.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Eğlencenin yeni adresi

Pazartesileri çok heyecanlı geçer; bilirsiniz, cumartesi ne yapsam planları başlar hemen. salı günü gözde büyür hala 4 gün var amk sendromuna girilir. çarşambayı atlattık mı artık sorun yoktur. cumartesine yaklaşmanın verdiği rahatlıkla işler serilir, yüzde sebepsiz bir gülümseme, cuma bu artık alıklık noktasına ulaşır. Beklenen cumartesi geldiğindeyse aç tavuk gibi saldırırız darı ambarına.

Ben de kendimi ambara attım cumartesi her genç kız gibi. Ordan çıktım buraya girdim burdan çıktım oraya döndüm derken baktım hiç tadım yok. Olur ya bazen gencecik kızlar da evde film izleme modlarında olabiliyorlar. Ben de o modda olduğumu anlayıp zorlamaktan vaz geçtim. Eve dönmek için tam taksiye atlayacakken saatin hala 1 olduğunu farkedip gözümde dolar işaretleri çaktı ve dolmuşu yakalamaya karar verdim. Ne de olsa devir ekonomi devri.

Taksim beşiktaş dolmuşunun taksimin her nevi eğlencesini solda sıfır bıraktığını nerden bilebilirdim ki? Bilseydim o kadar vakit harcıcağıma baştan bi bşk bi taksim mekik dokurdum.
Eğlencenin dibine vurmak isteyenlere sırrı açıklıyorum: hemen taksimden beşiktaş dolmuşuna biniyorsunuz. Özellikle cumartesi gecesi binmeniz lazım ki şoförü pıtlanmış ve her türlü çılgın öneriye açık halde yakalayasınız. Sonra sizinle beraber en büyüğü 21 yaşında olan bir grup teenin de binmesine özen gösteriyorsunuz. Etrafınıza bakın, eğer bir grup genç görmesseniz gelene kadar bekleyin, mutlaka onlarla binin. Sonra bu ergenlik sivilceleri olgunlaşmış, burnuna eğililp birini patlatma hayalleri kırduğunuz, cırtlak sesli ve ağzını yarım metre açmak kaydıyla yaya yaya konuşan gençler olaya bodoslama giriyorlar zaten. Kendilerine güven tavanda çünkü.

Görgü kuralları çerçevesinde sesi kısılmış olan radyoyla başlıyor iş. Arkadan biri diyor ki zavallı şoföre: Abi aç ya aç aç duyamıyoruz aaabey. Şoför şaşkın, hayatında ilk kez bir müşteri radyonun sesini kıstırmadığı gibi bir de müzik zevkini beğenmiş, açmasını istiyor! hemen sonuna kadar açılıyor radyo, aynı anda bağırışmalar başlıyor zaten " abi kaç yaşındasın abi, ben 19 bak şu da 20" neyse bağırışmaları ve son ses açık radyoyu görmezden geliyoruz diğer aklı selim 2 müşteri. e gençler eğleniyor canım nolcak diyoruz. Sonra tabi arkadaki afacan çok zekiymiş meğer kendi istediği müziği açtırmak için muabbet koymuş şoförle. Hemen 94.8 i açtırıyor. liseden beri dinlemediğim manover eşliğinde stadın oraya kadar gelmeyi başarıyoruz. Ama genciz, kanımız hızlı akıyor, bize manover yeter mi? yetmez! Arkadaki delikanlıonın yanındaki diğer genç başlıyor bu sefer şoförü gazlamaya: "abi bu kadar mı hız yapabiliyosun yaaa, bak seni solladı şuna bi makas at ahhahahha" şeklinde muabbetlerle zaten pıttan alnı boncuk boncuk terlemiş, ağzındaki sakızı çenesi çıkarcasına çiğneyen ve eli başka kolu başka tarafa oynayan zavallı şoförün kanına giriyoruz ve çocukcağız başlıyor makas atmaya. Ama öyle bir kere iki kere falan değil. Sanırsınız holywood filmi çeviriyoruz da araba takla atsa da bütçesi prodüktörden. ve makas ata ata beşiktaşa geliyoruz.

tabi ortamda bahsetmediğim bir de nine var ki hız tutkusunu aşalı yıllar olmuş. Kadıncağız bembeyaz bir suratla şoföre; hemen plakanla polise gidiyorum diyince gençler zavallı nineyle dalga geçmeye başlıyorlar. "eeee nolmuş canım eğlendik işte sen de ne oyunbozanmışsın!!!"

İtiraf ediyorum; nine benim. ama polise gitmedim. sadece biraz eğlendim. şoförün gözündeki korku patlamasını görünce hayatımın en güzel cumartesi gecesi oldu. artık canım değişik birşeyler yapıp haftaiçinin sıkıntısından kurtulmak istediğinde kendimi bir dolmuşa atacağım. çılgınlar gibi eğlenirken ekonomiye de bir katkım olacak.

26 Kasım 2010 Cuma

Halkı örgütleme denemeleri volum 2


Yine bir isyan gününde karşınızdayım. Bu sefer konumuz kölecilik. 21. yyda kölecilik mi kaldı demeyin. oturun düşünün bakiyim bedavaya eşşekler gibi çalıştırdığımız, üzerinden milyon dolarlar kazanıp kendilerine sadece bir lokma yemek verdiğimiz, çoğu zaman iş kazasıyla ya da açlıktan ölen köleleri düşünün.

Geçenlerde annemler yeni bir balcı keşfetmişler, ama bal dediğime bakmayın altın fiyatına satıyolarmış. hatta bu işin karaborsası bile varmış. ben de oturdum düşündüm. bu balı o zavallı arılar kan ter içinde çalışıp, o dağ senin bu bayır benim aç bilaç dolaşıp yapıyorlar da karşılığında ne alıyorlar diye... malum bu karaborsada altın fiyatına satılan, iyisini alabilmek için mafyayla derin ilişkiler içine girmek zorunda olduğumuz bi sektör bal sektörü. peki arıların karı ne?

Cevap veriyorum: hiç-bir-şey! o zavallı masum yaratıklar, sen git kışın aç kalmamak, yeni doğmuş bebesini beslemek, savaş günlerinde depolarında 2 gıdım aş bulundurmak için kendilerini parala, sonra bir miguel gelsin seni köle isuara gibi kullansın! üstelik aynı kölecilik sisteminde olduğu gibi, bu miguel isuara'yı kapasitesinin üstünde çalıştırıyor ki yıl sonunda en iyi karı elde etsin. Şöyle ki:

Arılar aslında sadece kışın kendilerine yetecek kadar bal üretirler. ama iç güdüsel olarak boş buldukları petekleri mutlaka doldururlar. doğada peteklerini kendileri yaptığı için bu sorun olmaz; çünkü küçücük bir petek yapar, bunu yavaş yavaş doldururlar. Tabi aç gözlü hain miguel bu küçücük petekle yetinemeyeceğinden hayvanın önüne kapasitesinin çok çok üstünde devasa petekler koyar ve zavallı İsuara bunları doldurmak için götünden ter aka aka koşturur ki çiçek bulsun. Yiyeceğinden de değil ha! hepsini de doldursa kuş kadar yer yavrucak. o da hain miguel önüne koyarsa! bebeleri kışın aç kalır, telef olur. nice yuva yıkılmıştır bu sefalette ama ağızlarını açıp vız diyemezler, yoksa yerler zehiri. işte böyle acıklı bir hikayeleri var ama bir türlü örgütlenip seslerini duyuramıyorlar.

Ben buradan bütün isuarala sesleniyorum: Gelin kanat kanata verin, emeğinizi bu zorba miguellere kaptırmayın! onlarda böcek ilacı varsa sizde de iğne var, iman gücü var. 21. yy ortasında köleciliği durduralım!