28 Eylül 2011 Çarşamba
Yeni kararlar alma vakti
İbrahim Tatlıses vurulduğunda "bunlar hep akp'ye oy toplamak için kurulan tezgahlar. Bi kere kafasından vurulmuş olsa öyle ertesi gün ayağa kalkabilir miydi" gibi komplo teorileri kurulmuştu. Evet, ben de öyle düşünenlerden biriydim. Nitekim adam akp'den milletvekili adayı olacağını açıklamıştı; olay çok şüpheli görünüyordu. Bugün twitterı çalkalayan haberle beraber bu komplo teorisi de çürütülmüş oldu.
Ölümle burun buruna gelen dadluses, ömrünün son günlerini evli mutlu çocuklu bir mafya babası olarak geçirmeye karar verdi. bu da gösteriyor ki adam gerçekten ölümden dönmüş.
Geçenlerde ben de ölümden döndüm. Kafamdan vurulmadım ben, hayır. ama insanlara olan güvenimi kaybettim ve yaşam sevincim elimden uçup gitti. hayatın anlamını sorgulamaya başladım; ki hayatın anlamını sorgulamaya başladıysanız bilin ki hayatın anlamı kalmamış, siz de yaşayan bir ölü haline gelmişsinizdir. Tam 3 günüm böyle geçti. üç gün bitkisel hayatta kaldım desek, bence ölümden dönme konusunda Dadluses'e taktım denebilir.
3 günün sonnunda bir gün yine yorganı kafama çekmiş acıların kadını şarkısı dilimdeyken iyileşmeye başladım. Bir anda oldu diyebilirim; ilk adımda aklıma şu geldi, "madem bu kadar acı çekip hayatın anlamını sorgulamaya başladım, demek ki şimdi bir adım sonra zirveye tırmanıcam. (çünkü her inişin mükemmel bir çıkışı vardır). E 3 gün de acı çekmek için yeterince uzun olduğuna göre, uzatmaya gerenk yok" dedim kendi kendime. Sonra bizimkilerin yazlığına gittim kafamı dinlemeye. filmlerde hep öyle olur, depresyondan çıkmak için uzuuuuun sapsarı kumsalı olan ve nasıl oluyorsa sadece asıl karakterin keşfettiği mükemmel bakir bir sahil kasabasında kafasını dinler. ben de nasıl olduğunu anlamadığım bi şekilde hala keşfedilmemiş ve kilometrelerce sahilinde tek başıma kalabildiğim yazlığa gidip kendimi film kahramanı gibi hissettim. Geceleri bütün samanyolunun görüldüğü gökyüzü, gündüzleri altın gibi kumu ve kristal gibi suyuyla rüzgarın altında uyuduğum kumsalı ve sanki kafan güzelmiş gibi hiç geçmeyen zaman derdime deva olacaktı.
Oldu da.. 3-4 gün sonra yepyeni bir insandım. Hiç yeni kararlar almadım. Sadece bir sonuca vardım o kadar: Hayat benim hayatım olduğuna göre benden önemli hiçbir şey yok. Sonra 5. gün oldu. sonra 6. sonra 7... 8. gün ben tekrar depresyondaydım. Bu kadar güzel ve bakir bir yerde 4 günden fazla kalmak önerilmiyormuş meğer. Sonradan araştırdım, bilim adamları açıklama yapmış: fazla doğallık insan bünyesindeki kimi hormonları tetikleyerek gaza getiriyor ve beyindeki kimi teenage hormonlarını aktive ederek geç ergenlik bunalımına yol açıyormuş. Aman siz siz olun...
Neyse ki tam zamanında eve döndüm de bunalımım kronikleşmediğinden vardığım sonuçla yaşamaya başlayabildim. Artık işle ilgili hiçbir sorun canımı sıkamazdı; çünkü hayata çalışmak iiçin gelmemiştim. Artık aşkla ilgili hiçbir şey de moralimi bozamazdı: çünkü aşk sadece mutlu olmak için bir araçtı. Hayat ne güzeldi lan o birkaç hafta!
Sonra ne olduğunu anlamadım: bir de bakmışım freelance işler geldikçe beni bir strestir alıp gidiyor. Neyse dedim kendi kendime, derdin iş olsun.
Geçen hafta derdim işle kalmadı dostlarım. Arkadaşlarla içiyorduk. Ben hayatımdan hala memnundum. Sonra gençten bir delikanlıyla göz göze geldik. "Olur böyle şeyler, rahat ol, aşık olmicaksın zaten" dedim kendi kendime. Tanıştık, kaynaştık. Çok şeker, dünyanın en kibar, en sevimli, en şeytan tüylüsü.. şuan için bir sorunumuz yok ama şimdiden "sorunuMUZ" demem bile beni korkutmaya yetiyor. hem daha aşık da olmadım ama ya olursam?! aslına bakılırsa şuan için her şey çok güzel, gözlerimin içine bakıp gülümsedi geçen çok hoşuma gitti... bakın işte tekrar başa döndük. benden adam olmaz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)